Anne Olmak

Bakıcısı Giden Bir Annenin İkizlerle İmtihanı

3,5 yıllık ikiz anneliği kariyerimde, an itibariyle “çıldırmışlık” konusunda zirve yapmış olabilirim. Allahtan çok da gülüyorum, eğleniyorum ve asla pes etmiyorum tabii bir de kanda annelik var, o zaten deli işi bir şey… Ayaklarınız poponuza vura vura, arkanıza bakmadan kaçmak istediğiniz anlarda gözlerinizi dolduran, arka fonda en romantik en sevimli müzikleri çaldırıp çocuğunuza delice sarılma isteği uyandıran bir sihirli değnek annelik.

Bakıcısı Giden Bir Annenin İkizlerle İmtihanı

Gel gelelim bizim evdeki duruma… 1,5 yıllık bakıcımız gitti.

Çok geçerli sebeplerimi burada anlatmıştım http://bonibonlarim.blogspot.com.tr/2015/04/bakc-kabusu.html  Göndermeme gibi bir şansımız yoktu ama tabii o gidince bir sürü şey de tepetaklak oldu. Çoğu anne kendi çocuklarına kendisi bakabiliyor biliyorum, onları yürekten alkışlıyorum. Ben de doğduklarından sonra işi gücü bıraktım, çocuklarımla ilgileniyorum ama laf aramızda yapı itibariyle biraz beceriksizim. Öyle elimden pek bi hamaratlık filan gelmez. Arkamda hep bi “toplayıcı, derleyici, çekip çevirici” kuvvetle yaşadım. Şimdi o kuvvetlerden biri eksilince kalakaldım mı öyle iki tane canavarla.

Bonibon diye bildiğim, herkesin “ayyy ne tatlılar tam bonibonlar” dediği o iki dünya tatlısının içine iki tane “gremlin” kaçtı adeta.

 

Bakıcısı Giden Bir Annenin İkizlerle İmtihanı

Bir tanesi az biraz huysuzdu zaten şimdi gerçekten korkulacak bir karaktere büründü ve bütün yeni gelen bakıcıları resmen korkutup kaçırıyor. “Ellemiiiceksin dedim! Sen bakma bana dedim! Çabuk bana mendil ver! Sen git annem gelsin! Sıkıldım senden!” ve türlü şekillerde sağa sola çatıyor, emirler yağdırıyor. En son denemek için gelen zavallı bir bakıcı abla adayımızın “ateş gibi! Ben yanına yaklaşmaya korkuyorum” diye ağlamak suretiyle işi terk etmesine sebep oldu. Aman yanlış anlaşılmasın, öyle örnek alabileceği, taklit edebileceği bir kimsesi yok etrafında… Korkarım huyu bu!

Bakıcısı Giden Bir Annenin İkizlerle İmtihanı

Diğeri ise bakıcı gittiğinden beri var olan afacanlığını yeni boyutlara taşıdı ve iyice zapt edilemez oldu. Sağa sola kırpıştırarak baktığı gözleriyle, ışık hızında hareket ediyor, arabada otururken bi anda ayakkabılarını çoraplarını çıkartıp çoraplarını pencereden dışarı atıyor, kaşla göz arası yok olup balkon kapısını açıp dışarı çıkıyor parmaklıklara tırmanmış bir şekilde kıkırdarken yakalanıyor, kilitli ev kapısını açıp çıplak ayaklarıyla bahçeye çıkıyor… Bütün bunları inanılmaz bir hız, çeviklik ve işin en kötüsü sevimlilikle yapıyor. Ne kadar kızsanız, ceza verseniz bağırsanız da kıkırdayarak karşınızda dikiliyor! Son derece rahatsız edici ama önüne geçilemeyecek kadar da komik!

Bakıcısı Giden Bir Annenin İkizlerle İmtihanı

Ve tabii tahmin edersiniz bakıcımız gittikten sonra ikisi de bana son derece düşkün oldu. “Anne uyutsun, anne giydirsin, anne yedirsin, annenin kucağında izlicem, anne anne anne!!!!” İşte bu noktada bi baktım saçım başım birbirine girmiş, çorbasını koşarak içebilecek performansa erişmiş, bir eliyle arabayı kullanırken bir eliyle arka koltuktan yere düşen ışın tabancasını alabilen, aceleyle giyinirken pantolonunun paçalarının çorapların içine girdiğini bile görmeyen, gece 2 saatte bir “anneeaaa sana bi yere gitme demiştim” sesiyle uyandırılan, giderek zombiye dönüşen bir insan evladı oluvermişim. Bu arada eşim sürekli seyahatte, nazımı çekecek anneciğim İzmir’de (hakkını yemiyeyim ne zaman istesem gelir de… işte ayrı şehirde), kardeşim işinde gücünde, arkadaşlarım kendi derdinde…

Bakıcısı Giden Bir Annenin İkizlerle İmtihanı

Hal böyleyken geçen gün; eşim 1 haftalık seyahatinden nihayet dönmüş, diğer seyahatine kadar 2 gün evde bizimle, çocuklar da erkenden bayılmış horul horul uyuyorlarken fırsatı kaçırmayalım dedim. Hava da nefis, bahçedeki masa sandalyeleri bi güzel yıkadım, etraf mis gibi ıslak çimen koktu. Dışarıdan yemek sipariş ettik. Kırmızı beyaz pöti kareli örtümü serdim, birkaç taze çiçek toplayıp masaya koydum, mum bile yaktım mum!! Şarap açtım. Paket servis geldi, sofrayı donattım. Tam oturdum, çatalı elime aldım… İçeriden ürkek ve telaşlı bir halde bakıcı çıktı “Yaman uyandı!!” Baktım kıyamet kopmuş içeride, Eren’i de uyandırmış, ikisi koro halinde bağırıyorlar. “Anneeeaaaa! Annem gelsin, sen git!!!!”. Eşim birini kucaklamaya çalışıyor, diğeri bende… Bakıcı odanın önünde ellerini nereye koyacağını bilemiyor, bi sağa bi sola sallanıyor. Eşimin kucağındaki de beni istiyor! İkisi de ayakta sallanmak istiyor (Bu da yeni çıktı! Bakıcı gittiğinden beri eziyet bu ya, ayaklarımda sonra sürat sallanmak istiyor ikisi de!) Baktık olmuyor, uyandılar iyice, zaten saat de 20:30… İndirdik salona… Biri puzzle yapmak ister, diğeri resim! Benim karnım gurul gurul, istesen ritm tutup dans edebilirsin o derece! Ağlama tehdidiyle, oturdum ikisinin ortasında yusuf yusuf önce puzzle yaptım, sonra resim!

Ama aklım da bahçede! Ya kediler yerse diye…. Sonra baktım, huysuzlar hala gelmiyorlar kendilerine… Ne desem yatışmıyorlar. “Arkadaşlar ben çok acıktım, biraz yemeğimi yiyip geliyorum” dedim. Bakıcıya da “lütfen yarım saat oyalayıver artık” dedim. Aldım kocamı da çıktım bahçeye… İçeriden gelen ağlamalar ve çığlıklar eşliğinde yedik yemeğimizi! Buz gibi olmuş yemeklerimizi hızla yedik, tadı kaçmış içkilerimizi içtik, yüz yüze bile bakamadan konuşmadan anlaşarak… Sonra da içeri koşup çocukları eyledik yine… Buna da şükür napalım… Alelacele de olsa, tüm aksine ısrarlar da olsa, aynı dertten muzdarip, aynı şeylere şükreden karı koca olarak yemeğimizi yiyip, anne baba olarak çocuklarımızın yanına gittik. Keyifle yediğimiz yemeklerle, huzurla uyuyan çocuklarla dolu bir gelecek bizi bekliyor olsun inşallah. Ve yakın bir gelecekte olsun bir zahmet….

Sevgiyle

İpek Alper Palabıyık
Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top