slider ana sayfa

Enjekte İlişkiler‏

enjekte ilişkiler

enjekte ilişkiler

Tabiat ana kızgın. İnsanoğlu olarak çevreye verdiğimiz  zararın telafisi yok. Havanın, suyun, toprağın kimyasını bozduk. Binlerce canlı neslini tükettik. Ne için? Daha rahat, daha teknolojik, daha kazançlı, mutlu yarınlar için! Ne oldu? Dünyayı, yaşadığımız gezegeni kirlettikte hastalıklara, kazalara, ölümlere çare mi bulduk? Aksine daha çok hastalandık, daha çok öldük, ölüyoruz!

Mutlu muyuz? Sanmam.

Tabiat ana kızgın. Onun karşılıksız sunduğu suyu, toprağı, gıdayı tükettik, kalanları zehirledik. Çocuklarımızın geleceğinden çaldık. Nefes alınacak yerleri taş binalarla doldurduk. Çayır çimene hasret kaldık. Ağaçları tanıyamaz olduk. Rahmetli anneannemin tanımadığı ağaç yoktu; Elma, kayısı, erik, kiraz, ceviz, dut, iğde, söğüt, kavak. Şıp diye söylerdi, hayran olurdum.

Şehir merkezinin dışındaki semtlerde hemen her yer site. Dokuz katlı, her katında dört daire olup yedi binadan oluşan sitelere otoparkta yapınca, çocuklara üç metre kare yeşillik kalıyor oynamak için. Tabiatı katlettiğimiz gibi şehirciliği de katlediyoruz hızla.

Hafta sonları otoyol kavşaklarında, iki gram çimenlikte, yasak alanda mangal yakanları görüyoruz. Acıyor, gülüyoruz hallerine, halimize!

Tabiat ana kızgın. Aslında herkese yetecek kadar vardı, verdi. İnsanoğlunun aç gözlülüğüne, nankörlüğüne rağmen verdi de verdi. Daha çok ürün, daha fazla kazanç, daha çok gelir, daha az gider diye hırslandıkça biz, yoruldu, yıldı, kurudu, küstü. Daha da kötüsü bu küskünlük önemsenmedi.

Köy tavuğu satılıyor marketlerde. Köy tavuğu! Çünkü artık neredeyse yumurtadan bile çıkmayan tavuklar yiyoruz. Makineler tavuk yapıyor. Organik elma? Yıllarca ağaçtan koparıp yiyince şaşırıyor insan. Bu organikse diğeri ne? Diğeri de elma ama onda kabakta var biraz. Ney? Balıktan üzüm yapmışlar mesela. Dolma biberden mısır yapmışlar. Niye oynuyorsun güzel kardeşim? Nedir bu yaratma hırsı? Kimle yarışıyorsun? Domates yahu, sen niye domatese pancar enjekte ediyorsun?

Çünkü faydalı ne varsa tükettik, bitti. Canlı, cansız ne varsa katlettik, değiştirdik, zehirledik, hiç acımadan yok ettik. İnsanlık olarak bir bilim kurgu filminin içinde yaşıyoruz adeta, filmin nasıl biteceği ise şimdilik sadece tahminlerden ibaret.

Peki! ne kattık bu yepyeni, daha kolay ama daha kirli, bol kimyasallı, son teknoloji hayatımıza?

Açlık, sefalet, savaş, acı, bilinmeyen, çaresi olmayan hastalıklar, aramıza uçurumlar, çok zenginler, çok fakirler, umutsuzluk, mutsuzluk, stres kaynaklı bir dolu psikolojik rahatsızlık, güvensizlik, çaresizlik, öfke, kavga ve karmaşa.

Aslında sabahları mutlu uyanıyorum. Kahve içene kadar kafam çalışmadığından olsa gerek. Kahveden sonra dünyanın derdi biniyor sırtıma, omuzlarıma. Herşeye rağmen yaşıyoruz. Anlık mutluluklara sarılıp normalmiş gibi davranıyoruz. Ne güzeldir Doğan Cüceloğlu’nun “muş gibi yaşamlar” kitabı…

Tabiat ana kızgın. İntikam peşinde. Mart ortasına geldik kar yağmadı. Bir hafta ilk bahar bir hafta sonbahar yaşıyoruz. Yağmur yok, hastalık çok. Susuz yaz kapıda. Sabah kar atıştıran semtte öğlen güneş açıyor. Her türlü hayvansal gribi atlattık. Kuş gribi, domuz gribi, tavşan gribi, kurbağa gribi. Ölüyoruz dedik ölemedik.

Ne giyeceğimizi şaşırdık. Sokaklarda tişörtle gezen de var, atkı ve bereyle gezen de. Güneşte hırkayla iyi de, buluta girip gölge olunca ayaz. Taktik iyi aslında. Güneş sırtını terletiyor, bulut rüzgarı terli yere bi vuruyor, hoop yatak döşek hastasın.

Bilemiyorum ya tabiat ana öcünü böyle alıyor ya da artık o bile ilaç şirketlerine çalışıyor. Baktı devir çalma, çırpma, sıfırlama, yalanlama devri.

Dur ya… Çok mu abarttım…

Zoi

Fotoğraf : http://www.tdc.ca/  alıntıdır

 

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top