Konuk Yazar

Hobinizi Nasıl Alırdınız?

Aslında her şey bir arkadaş toplantısında başladı. Yemekler yenildi, içki, sohbet derken, arkadaş grubumuzdan biri sordu: ‘’Arkadaşlar iş dışında neler yapıyorsunuz, aslında en çok merak ettiğim şey şu, kendinizi geliştirmek için bir şeyler yapıyor musunuz, mesela bir hobiniz var mı?’’ Bu soru sorulur sorulmaz, aklıma ilk gelen şey cevap sırasının en son bana gelmesini dilemek oldu, çünkü hatırladığım kadarı ile ben, son 14 aydır kızım dışında hiçbir şeye vakit ayıramaz olmuştum. Herkes bir şeyler geveledi, izlenen birkaç film, gidilen sergiler, atölyeler, okunan kitaplar… Eh, sıra bana geldi haliyle… Düşündüm, gerçekten de hiçbir şey bulamadım. Cevap ya da bahane olarak diyelim, ‘’vakit ayıramıyorum, kızımdan kalan az bir zaman var onda da 1-2 arkadaşımı görüyorum’’ dedim ve konuyu kapattım.

Ama doğrusu bu muydu? Gerçekten de vakit ayıramaz mıydım? Esas konu aslında vakitsizlik değil de tembellik olmasındı? Hepsinden daha önemlisi: mutlu muydum? Bu hayatın benim için tek bir amacı var; mutlu olmak. Eğer mutluysam, bütün gün L koltuğumda yatabilir, bütün bir gün film izleyebilir ya da hiçbir şey yapmadan denize bakabilirim.

Hayır mutlu değildim. Çok yoğun bir iş hayatından istifa ettikten 1 ay sonra hamile kalmış, hamilelik ve akabinde doğumdan sonra çalışma hayatına dönmemiştim. Haliyle o kadar yoğun bir iş ve sosyal hayat sonrası bebek ile evde bir başına, lohusa depresyonu ile cebelleşmek o kadar kolay olmamıştı. Depresyonun dibine vurduğum bir gün, beni ürkek gözlerle anlamaya çalışan eşime gözyaşları içinde şunu dediğimi hatırlıyorum: ‘’Sorun şu: kendimi hiç gibi hissediyorum, HİÇ!!’’

Bugün, o geceyi hatırladığımda ufak bir utanç duyuyorum tabii 🙂 Ama lohusalığı yaşamış her kadın beni bir parça anlayabilir sanırım.

Kaynar Tadında Lohusalık Halleri

Her neyse, konumuza dönelim… Önce mutsuz olduğuma karar verdim, sonra da tembellik ettiğime. Bir bebek için mutsuz bir anneden kötü ne olabilir? Kendime bir faydam yok ki, kızıma olsun…Madem bir hobi edineceğim, tabii ki de yaparken keyif alacağım bir şey olmalı diye düşündüm. Öyle ya, hem vaktimi harcayacağım, hem paramı! Yaparken başka hiçbir şey düşünmeyeceğim, haftada 1-2, 1 saat beni günlük endişe, telaşlardan uzaklaştıracak, ruhuma iyi gelecek, bir şeyler öğretecek bir hobi, bir uğraş…. Ama ne? Önce sevdiğim şeyleri düşündüm, hayallerimi… Sahi çocukken hayallerim vardı benim… Neydi onlar, ne yaptım ben onlara, nereye gittiler? Çocukluğun en güzel yanlarından biri bu herhalde: Hayaller… Evet benim de ziyadesiyle fazla hayalim vardı, her çocuk gibi… Bunlardan biri de -sanırım babamın sürekli Richard Clayderman kasetlerini (evet kaset- 80’lerden bahsediyorum) dinlemesinden mütevellit- piyanist olmaktı… Resitaller vermek, beyaz elbisem, saçımda dantelli kurdela fiyongumla, kuğu gibi beyaz, kuyruklu piyanonun olduğu salona girip, saatlerce çalmak, kendimi kaybetmek, finalde salonun ayağa kalkıp beni alkışlaması, babamın karşı çıkmayarak beni İstanbul’a konservatuara göndermesi… Çok başarılı olmak, yurt dışında bile tanınmak, bir nevi dişi Fazıl Say olmaktı hayalim. Peki ne oldu? Taşrada zar zor bulunan bir piyano öğretmeni, maddi imkansızlıklar nedeni ile asla alınamayan bir piyano ve 4 yıl alınan özel ders, sonuç 0. Gerçi sıfır demeyelim, hala notaları hatırlıyorum, ve okuyabiliyorum buna da şükür.

Şu hayatta hiçbir şeyin yarım kalmayacağına inanıyorum ben. Bu geleneğimi piyanistlik konusunda da devam ettirdim. Müziği seviyor muyum? – Çok… Bir enstrüman çalabilmek ister miyim? – Evet! Tamam dedim, piyanoya devam… Devam dediğim 32 sene sonra ama olsun. Hiçbir zaman, hiçbir şey için geç değildir. Karar verdiğinde gerisi çok kolay geliyor. Eve mümkün olduğunca yakın, işini mümkün olduğunca seven ve tabii ki işini iyi bilen birilerini bulmak… Zor olmadı hayır… Çok değil, 1-2 hafta sonra derslere başladım. Hatta daha da komiği, ilk ders sonunda tesadüfen vokal dersi veren bir öğretmen ile tanıştım. Sesim, maalesef, nasıl desem..Kargadan hallice. Karga kadar kalın değil çok şükür daha ince, ama daha detone 🙂 Öyle insan içinde şarkı söyleyemem, utanırım, rahatsızlık veriyormuşum gibi gelir. Hatta kesin veriyorumdur, öyle söyleyeyim. Kısa bir sohbet ve 1 deneme dersinden sonra hızımı alamayıp, vokal dersine de kaydımı yaptırmış, eve dönerken buldum kendimi.

Artık her Çarşamba, sadece 2 saatimi ayırdığım, bunun dışındaki günlerde vakit buldukça evde yarım saatimi ayırıp çalıştığım bir hobim var. Hatta 2 hobim var. Mutluyum, gururluyum 🙂 Belki ileride kızım da merak salar, ona da ön ayak olurum diye umutlanıyorum. İlgisi olmasa da olur ama vesile olursam ne mutlu bana… Farklı bir şeyler yapmak beni inanılmaz motive etti, meğerse yeni bir şeyler öğrenmeyi ne kadar özlemişim, ne kadar çok ihtiyacım varmış bir hobi edinmeye, evden birazcık uzaklaşıp sadece kendim için bir şeyler yapmaya…

Bugünlerde farklı konularda eğitim veren atölyeleri araştırıyorum. Bilmek istediğim ne varsa öğrenmeye niyetliyim, tabii şartlar elverdiği sürece. Sanat tarihi, astroloji, blog yazarlığı, tasavvuf, şarap tadımları, sosyal medya kullanımı, dinler tarihi gibi birçok atölye mevcut internetten hepsine ulaşabilirsiniz. Ben de fırsat buldukça ilgimi çekenleri paylaşacağım sizlerle.

Haydi siz de şöyle bir düşünün, hobinizi nasıl alırdınız??

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top