Konuk Yazar

Otizmi Nasıl Yendik / Mücadele Başlıyor!

otizmi nasıl yendik mücadele başlıyor

Evet doktor otizmli değil dedi, biz de tin tin bir dolu talimatla evimize döndük:

Çocuk kreşe verilecek.

Hafta sonları oyun gruplarına katılacak.

TV kapanacak.

Her daim oyalanacak.

Asla yalnız bırakılmayacak.

Anneanne, babaanne, teyze, hala bilimum akraba sürece dâhil edilecek…

Aslında içimizde hem bir rahatlama, hem de acaba mı var ama koskocaaa prof demiş, yanlış yapacak değil ya dedik, üstümüze düşeni layıkıyla yapmak için cansiparane bir çalışmaya giriştik.

Bu arada ilk gittiğimiz doktora belki biraz merak, belki de biraz “bak gördün mü değilmiş” edasıyla yeniden gittik. Kadın şaşırdı, kekeledi, “bence de değil de tedbiri elden bırakmayalım biz” diyerek bozuntusunu belli etmemeye çalıştı. Hâlbuki garibim şıp diye bilmiş de biz görmezden gelmişiz, ne bilelim.

Teşhis konusunda farklılıklar olsa da tedbir konusunda hemfikirdik nasılsa. Lakin uygulama kısmı biraz zorluydu.

5 dakika dahi yalnız bırakmayın” dediler ya. Şimdi akşama kadar çalışıyorsun, akşam eve geliyorsun, hadi kendini geç, bir de büyük yavru var evde, yemeği var, ilgiye oyuna ihtiyacı var, nasıl 5 dakika bile bırakmayayım. Yok dediler, bırakmayın. Gerekirse banyoya, tuvalete dahi yanınızda götürün.

Hani diyorum üstümü giyinirken, yemek yaparken bi 5 dakika çizgi film? Yok, o da yok..

Napalım, başımız üstüne. Çocuk elden gidiyor.

Önce büyük kızımın gittiği kreşe başlattık yarım gün. Bu arada evde hala bakıcı var ve hökela kafasıyla “bu çocukta bişey yok” diye bildiğini okumaya devam ediyor. Kadına anlatıyorum: “Bak, ben evde yokken temizlik ütü yemek hiçbir şeye dokunma, sadece oyna, gözlerine bak, konuş, şarkı söyle, elinden ne geliyorsa..”

Sanki kadına böyle söylememişim, onu oyuncaklarıyla halıya bırak, sen de gömüldüğün koltuktan öylece yüzüne bak demişim. Kadını aşağıladığım falan yok çok daha fazlasını hak ettiğini düşünmeme rağmen insanlığım elvermemiş bakma!!

Hani sadece oynamasını bilmiyor desem, çocuğu azarlamasını pek iyi biliyordu!!! Zaten ben varken de azarlıyordu, hep söylüyorlardı ama ben “aman o da onun evladı sayılır, biz sanki kızmıyor muyuz, benim yanımda yapsın daha iyi, öteki türlü benden alacağı hıncı çocuktan çıkarır” diyordum. Çok daha sonraları kreş öğretmeni “bu çocuk şiddet görmüş” dediğinde o azarlayan dilini boğazına geri sokmadığım için yaşadığım pişmanlık yanıma kar kaldı…

Hâlâ da işten çıkarmıyorum ama! Bir yandan en azından ev derli toplu diyorum, bir yandan paraya ihtiyacı var diye vicdan yapıyorum… Çocuk zaten yarım gün okulda, geliyor 3 saat uyuyor, uyanması, yemek yemesi, giyinmesi derken benim gelişimle arada 1 saat falan var. O bir saati de idare eder artık diyorum. Akşam biz gelince nasılsa telafi ederiz?!

O zamanlar çocuğun dilinde tek bir kelime yok. Sürekli kendi kendine konuşuyor ama mırıl zırıldan ibaret. Huysuzluk da cabası. Belki de tüm bu süreçte beni en çok zorlayan onun bu huysuzluğu olmuştur.

Nitekim durum şu: Masaya geliyor, bir şeye bakıyor belli, ama ne olduğunu biz bilmiyoruz. Başlıyor kafasını yere vurmaya, dur-yapma-canım-yavrum nafile. Dikkatini dağıttın, sakinleştirdin derken en az 20 darbe! Öyle yavaş falan da değil hani. Küüt küüt! O kafa nerede beton, mermer, sert zemin var orayı buluyor.

Dışarı çıkıyorsun, köpek görüyor diyelim (ki hayvanlara karşı maksimum zaafı var), köpek dediysem bildiğin x-large canavar ha, ille üstüne çıkacak. Olmadı mı, at kendini yere, küt küüüt!

Markettesin, kafa önde, sağ el semazen gibi olduğu yerde dört dönüyor, kendi bildiği yere koşacak maymun! Dur mu dedin? Küt küt..

TV istiyor, yok de, küt, koşuyor, dur de, küt, al de küt, ver de küt!

El tutma, müdahale, kucak asla! Saç çekme, ısırma, vurma forever! Bir de sürece eşlik eden “imdaaat beni öldürüyorlar” tonlamalı çığlıklar var ki, çoğu zaman “yetişin komşular elin yavrusunu kaçırıyorlar” diyecekler diye utancından alı al moru mora dönmüş suratımı Nihat Odabaşı’na fotoğraflattırsan, bekaret kemerlerine reklam olur (çok şükür böyle bir şeyin reklamı yok, bundan sonra olursa sorumluluk almam!)…

E napalım çocuk durmuyor diye, konuya komşuya gitmez, sokağa çıkmaz olduk. Bir yanda asık suratlı bakıcı, bir yanda her gün bir vukuatın o günkü talihsiz sabiye denk geldiği kreş maceraları (ki gelecek yazının konusu), bir yanda Hayri’yle beni maymuna döndüren dikkat çekme-ilişki kurma çabaları, bir yandan da melül melül bizi seyredip olanı biteni içine dert diye biriktiren ve 7 yaş itibariyle kurdeşen gibi hepsini önümüze döken büyük yavrum geçinip gidiyorduk. Sanki birisi bir düğmeye basmıştı ve başrolünde oynadığımız bu traji-komik film hızlı çekim moduna geçmişti…

1 Comment

1 Comment

  1. ali iğde

    11 Ekim 2015 at 10:23

    Otizmi nasıl yendim isimli yazan kişiyle naswıl görüşebilirim ? Fikriye Filtresiz isimli bir kullanıcı galiba ? Lütfen yardım edin otizm le mücadele ediyoruz 25 aylık b,r çocuğumuz var 533 6177750

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top