Çocuk

Otizmi Nasıl Yendik? Müsaade Ederseniz Yeneceğiz!

Blogumu kapattığım günden beri bırak sosyal medyada bir şey yazmayı, izleyicilerimin maillerine cevap yollamayı, elimdeki not defterine market listesi bile yazmaz olmuştum. Taa ki internet anneleri sitesinin sahibi arkadaşım beni arayıp, otizmli çocuğu olan anneler tanıdığını, bu konuda her hafta bir şeyler yazıp yazamayacağımı sorana kadar. Zamanlama o kadar müthişti ki! Kızım artık iyiydi, avuç içlerim kaşınıyordu, içimdeki enerji volkanları tüm damarlarımı ateşe verir olmuştu… Blog yazmadan ve Hayri’yi ürkütmeden kelimelerimi kusmanın en uygun yolu bu olacaktı.

Yazdım yazmaz olaydım. Twitter’da hakkımda bazı önermelerde bulunmuşlar. Hem onların gönüllerini hem kendi gönlümü rahatlatayım dedim, böyle bir “ara gazı yazı” çıktı ortaya. Dilimi tutamıyor oluşumdan bizzat kendim mesulüm

1-Gerçek değil” diyorlar: Benim gerçek olup olmadığım, neden takma ad kullandığım konusu biraz karmaşık. Bazılarının kocası, karısına mini etek giymeyi, kırmızı ruj sürmeyi, bakkalla sütçüyle fingirdemeyi falan yasaklar, benimki yazmayı yasakladı… Evet, bildiğin yazı yazmayı! Sadece blog yazmayı değil ha, yemek kitabı olsa adamın kafasında 3 tüyü birden başını gökyüzüne çeviriyor, o denli!

Otizmi Nasıl Yendik/ Musaade Ederseniz Yeneceğiz!

Şimdi kelimelere takılan arkadaşlar: “aaaaa ne demek yasakladı, evlilik, eşitlik temeline dayalı saygı ve sevgi gerektiren bir kurumdur bık bık” şeklinde birtakım yargılamalarda bulunabilirler lakin ben buna bir çeşit zorunlu tedbir demeyi uygun görüyorum müsaadenizle. Bir boyun eğişten ziyade, daha çok bir kabulleniş. Yoksa feminizmde Duygu Asena’yı parmağımda sallarım, bakma sen!

Neyse işte, biz de her baskıcı rejimin kaçınılmaz bir sonucu olarak, “Sonuca çıkan her yol mubahtır” ana başlığında, yalan, dolan, riya, hile gibi bir takım yollarla “evlilik kurumunun temelini sarsmamak” adına anonim kalmayı tercih ettik.  Yoksa burada “Allah’ım kızım otizmli, ya topluma ifşa olur da başımız öne eğilirse” gibi bir yaklaşım söz konusu dahi olamaz. Zira bırak kızının otizmini, neredeyse gece yatarken hangi renk don giydiğini dahi umuma arz etmiş bir insandan bahsediyoruz…

Yani buradaki ana fikir, kimin yazdığı değil, ne yazıldığında gizli sevgili eleştirel anne! Eğer maksadım isim-misim meselesi olsaydı, Turkcell Blog Ödüllü gözümün nuru high-rating blogumu kendime referans edinir, gazetelerde, tv kanallarında boy gösterir,  yoldaki kayalara “otizm için arayın: 0 533..) şeklinde notlar bırakır, bıyıklarımı bura bura olanları seyrederdim. Meşrebime&beyime ters!

Demem o ki, gepgerçeğim ben! Evet, 1928 model bir kocayla, biri 24 saat vızıldayan diğeri “kendini yere atma” alanında MBA yapmış iki kızla gerçek olmamayı yeğlerdim muhtemelen. Ama maalesef çimdiklesem totom acıyor. O kadar gerçek, o kadar varım! Elle tutulur, gözle görülür, özgül ağırlığı olan (ki zaten bu ağırlık bile tek başına yeter bence) bir maddeyim. Kontrol etmek isteyen buyursun gelsin, kapım her daim açık!

2-2 senede nasıl profesör oluyor” diyorlar: Hacettepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı oldum demiyorum Gülistan! 2 senedir DNR’da içinde otizm geçen her kitabı okuyup, youtube’da konuyla ilgili her videoyu seyredip, 2 yıl içinde 8 doktor görüp, hani belki Türkçeye henüz çevrilmemiştir diye ne kadar İngilizce kaynak varsa yalayıp yutup, çok bilgi edindim, mecbuuur diyorum… 2 senedir kızım için ayakta durucam diye ne didindim be diyorum,  yazık bana diyorum… Son 2 haftada saçımda 35 tel beyaz çıktı diyorum!!!

3- “Yazım dili alaycı” diyorlar: Aslında bir açıdan haklılık payları var. Zira beni ve tarzımı bilmiyorlar. Başıma gelen en büyük felakette bile gülecek bir taraf bulabildiğimi, hayatı dalga geçerek göğüslediğimi, Hayri gibi bir adamla evli olunca, tahammül gücümü çoğaltabilmek adına mizahi-ironik bir tarz geliştirdiğimi bilmiyorlar. Valla dalga geçebilme yetime sağlık diyelim; hafazanallah böyle bir durumda, her şeye ve herkese şüpheyle yaklaşan histerik bir kadın da olabilirdim pek tabii! Evlerden uzak!!!

Bir de hani ben böyle alaycı yazmışım da, bu tarz çocuğu olan ailelerin kalbi kırılabilirmiş falan ya, bu tarz çocuğu olmayanların bu tarz yorumlara girip de, gerçekten bu tarz çocuğu olanları incitmesi de benim tarzıma uygun değil, kusuruma kalmayın…

4- “2 senede nasıl iyileşebilir. Yok böyle bir şey” diyorlar: Yahu el insaf, “prof oldum” dedim diye, 2 sene önce kendi kendime teşhis koyup, 2 sene sonra “hooop kaldırdım” dediğimi mi düşündünüz yoksa? Ya da “35 bin liraya otizmliler iyileştirilir” gibi bir başlık atıp, konudan kazanç sağlayacağımı mı?

Ben bilmem, doktorum bilir! Koydular teşhisi, verdiler raporu, yolladılar eve, “şunları şunları yapın” dediler yaptık, “bunları bunları yapmayın” dediler yapmadık, “gel” dediler geldik, “git” dediler gittik, neticede “bu iş bitti” dediler. Bu kadar önyargılı yorumu yapmadan önce bir bekleseydiniz keşke, ne oldu, nasıl oldu…

Burada niyet umut tacirliği yapmak değil zaten. Benim kızım gibi çok erken teşhis konulan, nispeten durumu hafif ve orta olan çocuklarda, neler yapabileceğinin, nasıl bir ilerleme kaydedilebileceğinin ortaya konması. Belki birine bir faydamız olur düşüncesi… Takdir eden eder, etmeyen kor gider napayım!

5- “Bu kadının otizmli annesi olduğuna emin miyiz? Bir otizmli annesi kolay kolay otizme ‘Allah’ın verdiği ceza’ demez de, o zaman pek kabullenmemiş demektir” diyorlar… Aranızda otizmli annesi olup da, çocuğunun otistik olduğunu öğrendiğinde “Yarebbim sana şükürler olsun, verilmiş sadakamız varmış ki başımıza böyle bir talih kuşu kondurdun” diyen var mı? Gelsin kucaklıycam, öte dünyada “Mevlana, Buda, Nirvana’nın makamında yatsın” diye dua edip üstüne kurşun, tükürük, üfürük ne varsa salıvericem!

Kaldı ki onu da yapmadım değil. Durumu kesinleştirdikten sonra ağlaya ağlaya eşime “Ya biz ne kadar şanslıyız ki, Allah bu özel çocuğa anne-baba diye bizi seçti, herkesin çocuğu sıradanken bize böyle farklı bir çocuk verdi, varsın farklı olsun, varsın o da sürüden olmasın” demişliğim de var. Külliyen yalan!!! Yüreğin başka hissederken beyninin seni kandırması… “Neden benim çocuğum, ben sana ne yaptım, neden benim kızım bunları yaşasın, ya ilerde okuyamazsa, evlenemezse, mutsuz olursa, ya kimse onu sevmezse, ya yalnız kalırsa” gibi ucu sonu bitmez ruh karmaşalarını bastırmanın “bir teselli ver” yöntemi, o kadar!

Bir kere bu işin safhaları var: Şok, inkâr, suçluluk, isyan, kabullenme ve mücadele gibi. Ben şok, en fazla suçluluk aşamasında kalmış olabilirim. Süre yetmediğinden bir üst aşamaya geçememiş de olabilirim. Ama yooooo, geçtim! İsyanımı da ettim, dua mı da, kendimi de suçladım, bakıcımı da, inkâr da ettim kabul de. Zira kabullenememiş olsaydım, “otizm bizi farklı kılıyor, ben şanslı olduğumuzu düşünüyorum hebe hübe” kisvesi altında içten içe tırnaklarımı kemirerek histeri nöbetlerine giren, sağa sola dil uzatan bir anne olabilirdim, olmadım çok şükür!

Sadede geliyorum: gerçeğim; varım; otizmli bir çocuk anneyim-dim; uğraştım, didindim; “bitti” dendiğini kulaklarımla işittim; aracıyım, yalancı değilim; espriliyim, alaycı değilim; gevezeyim, ukala değilim; umutsuz değildim; hâlâ değilim. Umutsuzlara umut vermek, umutlu olanların umudunu elinden almak isteyenlerden de değilim… Ben sadece her konuda fikri olan filtresiz Fikriye’yim! Tüm annelere önce selam, sonra kelam ederim…

 

3 Comments

3 Comments

  1. Selva

    30 Ekim 2015 at 02:14

    Yazida ne anlatilmis dalga gecer gibi bir tekerleme gibi yazi cozum nr nasil yendiniz nrler yapildi hic birsey yok

  2. Işık

    06 Şubat 2016 at 06:47

    Sizin yazinizi ilk kez okuyorum samimi icten gercek ve gercekten bu basariyi okumak isterim pay sahibi olur ders cikaririm insallah bize de bitti denen bir kelimeyi duyarim blogunuz yazilariniz nerde bulabilirim ?

  3. asli

    02 Mart 2016 at 20:23

    Yazida cozum yok sadrce kendinizi anlatmisiniz

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top