Genel

Özel Eğitim Merkezine Başlıyoruz

Özel Eğitim Merkezine Başlıyoruz

Özel Eğitim Merkezine Başlıyoruz

Raporumuzu aldıktan sonra, özel eğitime uygun olduğunun MEB tasdik edilmesi için bir süre (ki bu süre yaklaşık 1-2 ay) bekliyorsunuz. Biz bu süreyi heba etmemek adına hemen başlamak istedik ve bir iki doktordan da duymuş olduğumuz; bir özel eğitim merkezi ile görüşmeye karar verdik.

Bu arada birkaç yazıdır, süreci anlatmaktan kızımdaki gelişmeleri yazmayı ihmal ettim. Konuyla oldukça ilintili olduğu için biraz ayrıntıya girebilirim.

İlk zamanlar neredeyse hiç olmayan göz temasımız oldukça iyi bir seviyeye gelmişti. Artık işaret parmağını etkin olarak kullanabiliyor, sadece parmağını kullanmakla kalmıyor, kelimeleri telaffuz etmeye de çalışıyordu.

Evde özel eğitimin ilk zamanlarında, onu konuşturma çabalarımız, “muhabbet kuşu konuşma eğitimi” stilinde, “ağzıma bak bakiiim”, “hadi tekrar söyle”, “dediğimi tekrar et” şeklinde seyrettiği için ekolali başlamış, “bu ne” diye sorunca “bu ne” diye cevap alır olmuştuk.

Özel eğitimcimiz bizi uyarmış:

  • iletişim geliştikçe konuşmanın geleceğini,
  • nasıl biz evde “hay-ri ba-na bir su ver” “şim-di çor-ba ye-mek is-ti-yo-rum” şeklinde robotik bir konuşma sürdürmüyorsak onu da buna zorlamamamız gerektiğini,
  • ağzından çıkan şeyler anlaşılmaz olsa bile anladığımızı ve takdir ettiğimizi göstermemiz gerektiğini,
  • su istiyorsa ve bunu abu diye ifade ediyorsa, onun nesneleri adlandırış biçimine saygı duymamızı ve “hadi su de” “su verir misin de”, “güzel söyle” gibi zorlamalardan uzak durmamızı söylemişti.

Gerçekten de bir süre sonra, ekolali kendiliğinden bitmiş, kızım “bu ne”, “bu kim” gibi basit sorulara kolaylıkla cevap verir olmuştu.

Kreşte yaşadığımız inatlaşma ve saldırganlık halleri neredeyse tamamen bitmiş, yemek sırasını bekleyen, uykuda hiç sorun çıkarmayan, minnak elleriyle faaliyetlerini yapan pamuk gibi bir çocuk oluvermişti. Yalnız pamuk dediysem bizimkinin ara sıra çeliğe dönüşebilen özel bir tür olduğunun da altını çizmem gerekir. Çok zorlayınca yine o kafa bir yere vuruyordu ama olsun buna da şükürdü.

Yani biz özel eğitim merkezine başvurduğumuzda durumu ve yeterlilikleri bu şekildeydi. İlk önce özel eğitim merkezinin müdiresi ile görüştük. Her insanın mizacı farklıdır, kimileri duygularını kolay kolay belli etmez veya mesleki mecburiyetlerden ötürü belli etmek istemez ancak bu tarz çocuklarla veya hangi tarz olursa olsun çocuklarla çalışan insanların daha sevecen ve güler yüzlü olmasını beklerim ben. Çocuk seven insan çocuğu sever, çocuk sevmeyen de çeker gider kardeşim. Git posta memuru ol o zaman!

Biz bekleme odasında beklerken çocuk duramıyor yerinde, ben de her dakika peşindeyim. Oturup çayımı hüpletip “kızım yapma lütfen” diyen annelerden değilim, hiç olmadım. Hangi evde olursa olsun çocuğumu salıp kıçımı devirip oturamam, ille tepesindeyim. Neyse işte hal böyleyken, gözlerini belerte belerte “burada oynanmaz, hadi bakalım dışarı” diye çocuğumu terslersen, benim de tersim döner. Bir “canım” de, o kadar göz teması diyorsun bir çocuğun gözüne bak, bir kafasını okşa, di mi?!

Neyse Allahtan bize gayet güleç başka bir öğretmen atadılar da hemen başladık.  O içerde eğitimdeyken ben de bekleme odasında kameradan izliyordum.

Yalnız onu izlemekten beni alıkoyan bir şey vardı: oraya gelen diğer çocuklar. Her annenin içinde bir mukayese canavarı yatar. Çocuğunun boyunu posunu, kilosunu, uyku ve yemek düzenini, güzelliğini, aklını, yeteneklerini diğer çocuklarla kıyaslayarak ölçer anne cinsi. Bizdeki mukayese alanı da otizm gibi muallak bir alan olunca her tür örnekleri heyecanla bekliyorsun. Eğer karşındaki çocuk biraz büyükse “acaba benimkinin gelecekteki hali mi”, biraz daha ağırsa “yok canım bizimki bu kadar değil”, biraz daha iyiyse “bak demek ki oluyormuş” diyorsun, senden küçükse hemen teselliye başlıyor, mukayese edilen olmanın bilgiçliğini sürüyorsun. Çok mu itici anlattım ama valla kötü niyetten değil. Tamamen çaresizlik…

Hiç unutmuyorum 12-13 yaşlarında bir kızcağız gelmişti dedesiyle, tek yaptığı ayaklarını yere, ellerini birbirine vurarak bağırmaktı. Uzun süre bu görüntüyü atlatamadım. Düşünsenize benim kızım daha 2.5 yaşında ve belki de muhtemel geleceği buydu. Acımı hiç abartmadım bu yüzden. Zira bilirim ki hayatta her zaman beterin beteri vardır! Bize alt-orta beter seviyede bir beter böcek kısmetmiş

Fikriye Filtresiz
Twitter: FiltresizF

 

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top