Anne Olmak

Pozitif Uydurmalar

Pozitif Uydurmalar1

Kadının hayatı, anne olmadan önce ve sonra diye iki bölüme ayrılabilir mi? Hem evet, hem hayır. İnsan hayatı kadın, erkek fark etmeksizin her an bir bölünme yaşıyor zaten. İlişkiler, evlilikler, boşanmalar, hastalıklar, mutluluklar, kazalar, kazanımlar, ölümler, doğumlar derken bir çok kez sormuyor muyuz kendimize “bu olaydan önce neydim, nasıldım?” diye. Benim hayatımı ayıran şeylerden en önemlisi annelik oldu. Pozitif bölünme diyebiliriz buna. Hatta doğumdan sonra çoğu kadında pozitif kişilik bölünmesi yaşandığını iddia edebilirim. İçindeki o sabırlı, şefkatli, anaç, korumacı, sağlam ve yürekli kadın baş role geçiyor. Aynı zamanda evi çekip çevirebilmek için disiplinli, otoriter kadın, tebrikleri ve misafirleri her şartta güler yüzle kabul eden idareci kadın, tüm bu koşuşturma içerisinde bakımına özen gösteren, eşiyle kahve eşliğinde sohbet edip, arkadaşlarıyla şakalaşabilen huzurlu kadın. Ne güzel bir tablo değil mi. En azından beklenen, umulan tablo diyelim.

Aynı kadın, aynı zamanda, doğumdan sonra tedirginlik, korku ve hormonal dengesizliklerden dolayı sürekli ağlayan, bağıran, geçimsiz ve aksi kadın. Minicik bir bebek ve tehlikelerle dolu bir dünya. Onu nasıl koruyacağım, nasıl büyüteceğim, ya yanlış yaparsam korkuları. Tüm bu tedirginlik yaratan soru işaretlerinin üzerine uykusuzluk. Ardından anneliğin en çekişmeli yarışı olan süt olimpiyatları. Geldi, gelmedi, yetti, yetmedi, üst komşunun gelini, halanın kızı, eminenin görümcesi çocuklarını dolu dolu emzirmiş. Senin ne eksiğin olabilir? Bebek için mi yoksa ele güne karşı mı olduğu belirsiz bir süt  maratonu başlar. Eve giren çıkandan türlü nasihatlar, kafanın aldığı, almadığı bir dolu bilgi. Denemeler, yanılmalar, alışmalar ve mutlu son. Altıncı aydan itibaren çömezlikten çıkmaya başlayan anne,  dengelenen hormonlar, karnı doyunca gülücük atan bebek, rahat bir nefes ve huzur. Tabi çalışan anne için bir de işe başlama stresi var. Sabah bebeğini koklayıp göz yaşlarıyla yola koyulan anneler. İkinci, üçüncü ya da daha fazla bebeği olan annelerin yaşadığı hepsine yetememe duygusu, vicdan karmaşası ve daha neler neler. Onlarca duygu bir arada.

Çocuktan önceki hayatımıza en azından duygusal anlamda dönmek imkansız. İşine dönersin, hobilerin için vakit ayırabilirsin, zamanla arkadaşlarınla dışarı çıkar, sinemaya, konsere gidersin. Kısa süreli de olsa yalnız tatil yapabilirsin. O uyurken kitap okur, film izlersin. Bir iki saate sığdırılabilecek bir dolu şey yapabilirsin. Ne yaparsan yap ondan ayrılmışlık ve sonunda ona kavuşmak hissiyle oluyor. Yuvarlak bir masada el ele tutuşup hımmm diyerek çocuktan önceki kafa rahatlığına dönmeye çalışsak da, ı ıh, olmuyor. İnsanoğlu olmanın en doğal sonucu “alışmak” ve evet buna da alışıyoruz zamanla. Düşüncelerimiz ve sohbetlerimiz hep çocuk üzerine oluyor. Konular dönüp dolaşıp “nasıl okuldan memnun musunuz, öksürüğü geçti mi, ayakkabıyı nerden alıyorsunuz” gibi çocuk muhabbetine dönüyor. Alışıyor hatta gülüyoruz bu duruma. Karnından çıkıyor da aklından çıkmıyor işte çocuk.

Diş çıkarma döneminde olup, hem mızmızlığından, hem iştahsızlığından, hem huysuzluğundan son derece muzdarip olduğum şu günlerde “ya ben bu çocuktan önce ne yapıyordum, hiç derdim, sıkıntım yokmuş, ne yaptım ben böyle kendime, hani benim boya fırçam, tiyatro biletim, alıp başımı gitmelerim” diye kara kara düşünüyorum. Sabretmekle ilgili şarkılar dinliyorum. Hastalıkta bile ilaç almaktan nefret eden ben, uyanır uyanmaz ağrı kesici içiyorum. Akşam 23’te zar zor uyuttuğum çocuk, gece 2’de anniiii diye uyanıp 6ya kadar oyun oynarken, uzaylı istilası olsa nereye kaçarız acaba diye düşünmeye başlıyorum. Sahi nereye kaçarız? Sabah 6da tekrar uyuyup öğlen 11de uyanan çocuğa ne yedireceğimi şaşırıyorum. Sürekli bir jetlag kafası yaşıyor ve belki de deliriyorum. Ne demiştim en başta “pozitif bölünme” değil mi. Nasıl uydurduysam artık. Hem bitti canım o, kalmadı. Taze bitti..

Zoi

 

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top