Konuk Yazar

Selfish Mom Sanki

Hayatımda hiçbir şeyi yavaş yapmadım; her şey acele, her şey çarçabuk… Bu sanırım kalıtımsal bi şey zira annem de hep acelecidir…

Derken bir gün; Hayatında hiçbir şeyi yavaş yapmayan ben, dünyanın en kontrollü ve ağır adamıyla evlendim.
Öyle ki tanışmamızdan 2 sene sonra çıkmaya başlayıp, 2 sene içinde evlendik. Sonra paldır küldür hamile olduğumu öğrendim. O günü hiç unutamam. Londra’daydık. Evde yapılan testlerden almıştım. Bi de baktım pozitif. Acayip bi mutluluk hoplama zıplama aa sakın zıplama…  Anne olacağım ben artık dikkat etmeli. İstanbul’a gidip kendime doktoruma göründüm.

Selfish Mom Sanki

Her şey iyi… Her şey normal… Olması gerektiği gibi… Bir yandan çalışıp normal hayatıma devam ediyorum diğer yandan hep heyecan içindeyim. Hamile olduğunu öğrendiğin noktada aslında hayatın tamamen değişiyor. Artık kendinden başka da düşünmen gereken biri var onu fark ediyorsun… 12 hafta çok önemliymiş bi de onu İngiltere’de kadınlar hamile olduklarını ancak 12 haftalık scan’in ardından söylüyorlar. Ben bunu duyduğumda epey şaşırmıştım hatta saçma bulmuştum. Bana göre her şeyi doğru yapan İngilizler demek aslen bunu da doğru yapıyormuş sonra fark ettim.

Her iki hamileden biri ilk 12 haftada düşük yapabilirmiş. Bunlar benim doktorumdan duyduğum sözlerdi… Biz 10. haftadaydık. Rutin kontrole gitmiştim.

Nasıl ne yapıyor bizimki diye… Kalbi durmuştu.

Selfish Mom Sanki
Başka bir deyişle; bozuk gebelik. Dilim tutuldu. Bi şey anlamadım. Şaşırdım kaldım. İlk aklıma gelen şimdi bu neden benim başıma geldi oldu.. Düşük yapan kadınların çoğunun aklına bu gelebilir ama ne olur gelmesin. Siz var olan bir ihtimalin yarısısınız dolayısıyla bu olabilitesi çok ama çok olan bi şey. Her iki kadından biri hamileliğini düşükle sonlandırıyor bi düşünsene..  Ama kimse konuşmuyor. Düşük yapmak ayıp bir şey değil. Hamilelikten rahatlıkla bahseden bir insanın, düşüğü hiç konuşmaması epey şaşırtıcı. Ancak sen düşük yapınca aa Jale’nin kızı da yapmıştı a Ayşe’nin ablası aa Fatma’nın teyzesi… Bilmiyoruz çünkü kimse konuşmuyor evet tatlı bi mevzu değil evet çok acı ama bu birçok kadının başına geliyor ve konuşunca insan evet ya olabiliyor işte deyip daha çabuk atlatabiliyor…

Ok bana geline çok şaşırdım, ancak yapacak bir sey olmadığını da kabullendim. Önümüze bakmamız gerekiyor..
Diğer yandan fiziksel olarak + 12 kilodaydım . AA ne yaptın sen demeyin.. Yedim hemde Allah ne verdiyse yedim.. Balayı, hamilelik vırt zırt derken maşallah ye babam ye.. E bari bunları vereyim de dememe kalmadan Alikoya hamile olduğumu öğrendim.

İşte o daha da acayipti. Aylardan Ekim, bayram tatili nemrut dağına çıkmışız, Göbeklitepe’de dolanmışız… Ben hep içimde ilginç bi hisle dolanıyorum. İçimde bi içi içine sığmazlık.. Bir garip his..

Selfish Mom Sanki

İstanbul’a döndüğümüzde öğrendim ki; hamileyim. Bu defa kimseye söylemeyecektim , söylemedim de.. 12 haftalık scan’de elimi tutup yanımda gelen Denom vardı, hayatımda gördüğüm en sevimsiz ultrasoncu teyze ultrason aletini göbeğimde gezdirirken korkudan titriyordum.. Derken bi de baktık her şey normal. 20. haftada anomaly scan’de görüşücez denildi. Ona da ok dedik ve çıktık..

Ben hamileliğimi Londra- İstanbul hattında yaşadım.. Git geller.. Kendi doktoruma gözükmeler.. Aman her şey iyi olsunlar.. Koşturmacalar. Ve şişmeler.. Ama ne şişmeler. Ay hamilelik ne fena bi şeymiş , manyak mı bu kadınlar 3 er 5 er yapıyorlar bu işi.. Ayaklarımın, ellerimin, parmaklarımın şişini geçtim, burnuma ne oluyordu.. Burnumun üzerinde burun vardı benim.. Korkunç derecede ödemli bi hamiştim. Ve de çirkin ama ne çirkin…

29. haftada İstanbul’a geldim. Baby shower denen dünyanın o en lüzumsuz şeyi olacaktı, arkadaşlarımı görecektim ve annemle beraber doğum için Londra’ya dönecektik. İstanbul’a geldim ve direk doktora gittim… Her şey ok ama biraz geriden geliyor gibi bebek dedi doktorum. O ne demek dedim sanki biraz olması gerektiğinden ufak dedi.. Hep iyi düşünmeye çalışıyorsun yok ya her şey iyidir diyorsun.. Tansiyona baktı, beğenmedi… 14-9 idi ve idrar tahlili yapalım dedi..

O günü hiç unutmam, sabah Onur’ la evden çıkıp, Acıbadem’e gittik. Test yapıldı ben eve geldim .. İşten izin almıştım çünkü aynı zamanda grip olmuştum. Testin sonuçlarına online baktığımda gözlerime inanamadım. Protein negative olması gerekirken pozitifti ve o noktada bir şeylerin ters olduğunun farkındaydım. 25 Nisan cuma. .

Doktorumu aradım. Pre eklempsi vakasıymışım. O bana hemen hastaneye gitmem gerektiğini söyledi , beni toparlayacakmış sonra da ben pazartesi günü Londra’ya uçup doğum yapacakmışım. Bu hastalığın tek tedavisi; erken doğum başka yolu yok dedi.. Nutkum tutuldu. Önce Onur’u aradım ama ulaşamadım. Sonra sakin bir şekilde ufak bir çanta hazırladım; taksiye atladım ve doktorumuzun söylediği hastaneye gittim. Annemi aradım. Sakin olmasını söyledim. Ama bir kadının evladına ‘çok acayip şeyler oluyor ama sakin ol sen‘ diyemezsen ki.. Anne olunca bunu daha iyi anladım ..

Selfish Mom Sanki

Hastaneye geldiğimde tansiyonum 17-9 idi. Bu hastalığın en pis tarafı; öyle bir hızla ilerliyor ki durdurulabilecek bi tarafı yok..

Damar yolum açıldı. Tansiyonumu regule edici ilaçlar bağlandı.. Ama tansiyon düşmüyor.. 18’lerde geziyor.. 16 ya iniyor ama yine çıkıyor.. Saat başı tansiyon ölçtürmek ne biçim bi heyecandır.. Aliko erken doğacağı için akciğer aktivasyon iğnesi yapıldı ve o cuma günü hiç bitmedi. Benim için o cuma günü korkunç bi gündü.
Annem, kocam, kardeşim, babam herkes bana hüzün/ korku karışımı bakışlarla bakıyordu ama bi yandan da çaktırmamaya çalışıyorlardı. Tuvalete her kalktığımda biraz daha yeşil olduğumu farkediyordum. Ödem tavan yapmış vaziyetteydi. Her durumda her vaziyetten iyi bir şey çıkarmaya çabalayan ben; başıma gelen şeyin İstanbul da başıma gelmesinden dolayı şükrediyordum..

Derken cumartesi sanki biraz daha iyiydim.. Tansiyon 14’lere inmişti.
Pazar sabah daha da iyiydi 13 gördük. Ama pazar akşamı çok ama çok daha korkunçtu.. Beklenen telefon geldi . Doktorum ertesi sabah beni doğuma alacaklarını söyledi. Daha fazla birşey söylemeye gerek yoktu.. 30 hafta 4. Gündeyiz.. O güne kadar hayatımda hiç premature doğum duymamışım.. Etrafımda yok .. Annem erken doğmuş 1955 senesinde ama o da 1 kilo 750 gram gelmiş dünyaya.. Benim karnımdaki küçük bey 1 kilo et kadar bile değil henüz..

Ertesi sabah nicuların (bebek yoğun bakımı) adı gibi kraliçesi Ece Hanım la tanıştık. Doğumun hemen ardından oğlumu alacaktı kendisi… Dünyanın en güzel kadını olabilir kanımca.. Kendi gibi güzel kalbiyle ve yoğun bakımda çaldığı klasik müziklerle büyütecekti oğlumu önümüzdeki -ne kadar uzun olacağı henüz belli olmayan- yolda..

Bizim serüvenimiz 45 gün sürdü . Bu 45 günde neler yaşadık gün be gün anlatsam ne sizin hayatınızda bir şey değişir ne de benim.. Gereksiz dram olabilir ona da gerek yok.

Ama özetlersek , bir insanın başına gelebilecek bilimum acayiplik benim küçük savaşçımın başına geldi.. 900 gram doğdu Ali ve ilk gün 850 ye düşmüştü sanırım.. Aldığı ilk 10 gram da nasıl bi sevinç yaşadığımı bilseniz manyak dersiniz. Bu bebekler dünyaya 1-0 yenik geliyorlar evet ama korkunç bir azim ve savaşçı ruh onlara eşlik ediyor.

Ben Aliko’yu görmeye 2 veya 3. gün gidebildim. Dokun dediler dokunamadım korktum.. Kendi hayvan parmaklarımla onun minnacık gövdesini incitmekten korktum.. Onu ilk gördüğümde aşık oldum. Bir annenin çocuğunu ilk gördüğü anın tarifi yok. Keşke olsa, ama yok. O andan öncesi yok gibi. Ben çocuğumu milyonlarca kablo içinde makinelere bağlı gördüm ilk ama bu gerçek, o anı daha az paha biçilemez kılmıyor..

45 gün boyunca her gün hastaneye gittik, gözümü açıp kendimi orada bulmam arasında takriben 12 dakika oluyordu.. Bazen günde birkaç kez .. Süt sağ, götür, yedi mi içti mi kakasını yapıyor mu, bakın bu burnundaki boruyu çekiyor, çıkarır bunu bu.. Yok canım çıkaramaz, derken sabahına ne göreyim evet çıkarmış . Gece çekmiş çıkarmış. Kendi kararlarını kendi veren bir çocuğa sahip olduğumu anladığım gün..

Hayatta hep önce kendinizi sevmelisiniz ben hep buna inandım. Kendini sevmeyen biri, başkalarını nasıl sevebilir ki. Sevgiyle büyüdük, ben de kardeşim de. Bir anneyle babanın çocuklarına verebileceği en şahane şey ‘sevgi’… Bol bol, fazla fazla sevmek..

Aşırı sevmek hatta. Biz çok sevildik ve bence ben de kardeşim de günün sonunda kendiyle barışık,  kendini seven insanlar olduk..

Bir anne babanın en büyük başarısı, çocuğunu kocaman sevmek; buradan yola çıkarak hayatta korkmadığım tek şey, çocuğumu çok sevip onu şımartmak… Sevgiden şımarmaz insanlar; o çok büyük yalan..

Bunları neden mi anlattım? En birinci sebep; belki birileri okur… Sonra da kendime hatıra…
Varsa çocuğunuz / çocuklarınız güle güle / kahkahalarla büyütün..

Melis Üçüncü Kınay

 

1 Comment

1 Comment

  1. elif bademlebuduk

    03 Kasım 2015 at 14:49

    ilk bebeğimi ben de 12. haftada kaybettim 🙁 gerçekten trajik bir hikayemiz de var…
    Bana da doktorum ilk gebeliklerin yarıdan fazlası bu şekilde sona eriyor maalesef demişti, bu beni rahatlatmış mıydı?
    Tabi ki HAYIR
    sağlıklı günler diliyorum ALİKO ya ve sizlere

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top