Konuk Yazar

‘Benim Dünyam’a Dair

Hamileliğimin son dört ayını %90 ihtimalle doğmayacak, %10 ihtimalle yaşarsa ve doğarsa engelli olacak bebeğimi içimde, endişelerimi de beynimde taşıyarak geçirdim. Endişelerim hep bebeğim içindi. Doğacak mı, nasıl doğacak, doğar ve yaşarsa engeli zihinsel mi bedensel mi her ikisi birden mi olacak, kaç ameliyat geçirecek vs. vs.?? Bir sabah eşim ‘’Peki hayatımız nasıl olacak?’’ diye sormuştu. Ben de ‘’ Her şeyimizi ona göre düzenleyip, ona göre ayarlayacağız.’’ demiştim. (İyi ki demişim!)

Benim Dünyam’ı izleyince anladım ki, kontrol edemediğimiz, düzenleyemediğimiz, ayarlayamadığımız şeyler vardı hayatta. Yokluğunu yaşadığımızda o boşluğun başka bir şeyle doldurulamadığı şeyler. Olmayınca ruhumuzun bir yanının hep eksik kalacağı şeyler… Mesela “anne” diyebilmesi bir yavrunun! Hepi topu dört harf iki hece, ama ruhumuzun koskoca bir yanı. Benim Dünyam’ı izlerken anladım, anne diyebilen çocuklarım olduğu için, onlar her “anne” dediğinde şükretmem gerektiğini. Geceleri 3-5 seferden sonra duyduğum “aaaannnneeee” nidalarına sitemim son buldu. Filmi izlerken yavrusu anne diyemeyen bir kadının yerine koydum kendimi. Neyi tamam olabilirdi ki? Aşkım dese eşi, yavrum dese anne-babası, canım dese arkadaşı, “Anne” diyemiyorsa kuzusu; hangi hitabı duymak dindirebilirdi acısını ve hangi hitap şekli tamamlayabilirdi ruhunun eksik olan büyük parçasını?

Mesela toprağı, havayı, ekmeği, suyu, gök gürültüsünü görememesi, duyamaması, tanıyamaması bir çocuğun ne kadar ağır bir yüktür annesine; filmi izleyince anladım. Yavrusunun tanıyamadığı, duyamadığı, göremediği her şeyi omuzlarında nasıl da bir yük olarak taşıyor annesi; filmi izleyince anladım. Anladım ki, çocuğunun (bizce) eksikliği devam ettikçe yükü artıyor annesinin. Hakikat de şu ki, bu eksikliği bilmeyenler pek de anlamıyor halden…

Filmdeki karakter kör, sağır ve dilsiz. İzlerken fark ettim ki, böyle özellikli bir çocuğum olursa ihtimalini hiç düşünmemişim. Şu an sağlıklı olan çocuklarımın bir gün aynen filmdeki kız gibi olabileceğini de. Bir anne olarak içimi en çok acıtan da böyle özellikli çocukların annelerini gerektiği gibi düşünmemiş olmam. Düşünmeyerek biz de eksiltmişiz onları. Suçluluk hissettim her biri için. Elimle dokunamasam, sözlerimle-gözlerimle yanlarında olduğumu anlatamasam bile en azından dualarımla her gün destek olmadığım için suçluluk hissettim. Anladım ki; bu anlamda ben de hem sağır, hem kör, hem de dilsizmişim… ne de çok özrümüz varmış aslında…

Filmi izlerken anladım ki; gözlerindeki, dillerindeki, kulaklarındaki karanlığa rağmen dünyaları ışıl ışıl olan çocukların anneleri de her şeye rağmen ışıl ışıl. Yeter ki, bizler kendi dünyamızın karanlıklarında, engellerinde, özürlerinde boğmayalım onları.

Film bittiğinde tüm bunları ve daha fazlasını düşünerek ağlamaktan bitap haldeydim. İzleyen erkek seyircilerin de çekinmeden ağladığını gördüğüm nadir filmlerden biriydi. Pek çok izleyici öyle sanıyorum ki Ela’nın (Beren Saat) dünyasına, karanlığına, haline, acısına, azmine, başarısına, aşkına, yalnızlığına ağladı. Bense Ela’nın annesine ağladım…

İmkanı fırsatı olanların, özellikle annelerin izlemesi gereken bir film diye düşünüyorum. Peki çocuklar ne olacak, kime bırakıp sinemaya gidelim diyenler için de; evim bir sinemanın hemen arka sokağında. Seve seve bakarım… 🙂

benimdunyam2

Click to comment

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çıkışta Olanlar

To Top